Akademik hayatım yanı sıra uzun
süredir, farklı sivil toplum kuruluşları ve üniversitedeki idari görevlerim
sırasında iletişimin önemine sıklıkla tanık olma fırsatı buldum. Buna bir de
zaman zaman farklı toplantılarda sunum teknikleri anlatmam da eklenince kelimelerin
büyüsü çerçevesindeki düşünce ve deneyimlerimi paylaşmanın yararlı
olabileceğini düşündüm. Bu düşünceler içindeyken Sylviane Herpin’in aşağıdaki
cümleleri, uzun süredir bir türlü yazmaya başlayamadığım bu yazıya başlamamı
tetikledi.
1-Düşündüğünüz,
2-Söylemek istediğiniz,
3-Söylediğinizi sandığınız,
4-Söylediğiniz,
5-Karşınızdakinin duymak istediği,
6-Duyduğu,
7-Anlamak istediği,
8-Anladığını sandığı,
9-Anladığı
arasında farklar vardır. Dolayısıyla
insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal var demektir.
(Sylviane Herpin)
Bu konuyla nispeten ilgili bir örnek
de Orhan Veli Kanık tarafından yazılmış olan şu mısralardır:
Bütün güzel kadınlar zannettiler ki
Aşk üzerine yazdığım her şiir
Kendileri için yazılmıştır...
Bense daima üzüntüsünü çektim,
Onları iş olsun diye yaptığımı
bilmenin…
Günlük yaşamda seçtiğimiz kelimeler,
kimi zaman mutluluğa, kimi zaman kızgınlığa, kimi zaman hoşnutsuzluğa, kimi
zaman şaşkınlığa, kimi zaman küskünlüğe, kimi zaman ise kavgaya neden olmaktadır.
Sonuçta süreci, bizim ne ifade etmek istediğimizden çok, nasıl algılandığımıza
dair sonuçlar kontrol etmektedir. Bu nedenle duygu ve düşüncelerimizi ifade
ederken doğru kelimeyi, doğru cümleyi seçmek son derece önem arz etmektedir.
Kişinin kendini çevresine olduğu gibi ifade edebilmesi için zihnindekini doğru
ifade etmesi, karşısındakinde de doğru algının oluşmasını sağlayacaktır. Uzun
ve ağdalı cümleler yerine kısa ve öz cümleler kurmak, anlamı bilinmeyen kelimelerden ve olumsuz
ifadelerden olabildiğince kaçınmak, sağlıklı ve etkili sözlü iletişim kurmada
temel ögelerdir.
Bir arkadaşınızı, arkadaşınızın da
içinde olduğu bir sorunu konuşmak için davet ettiğinizi düşünelim. Acaba şu
sorulardan hangi cümleyi tercih edersiniz? “Bu sorunu konuşalım.”, “Bu konuyu
görüşmemizde yarar var.”, “Bu konuyu çözmek için birlikte ne yapabiliriz?”. Sorun
kelimesi, ilk cümleye baştan bir olumsuz işlev yüklediğinden, konuşma
teklifinize rağmen yapıcı bir özellik içermemektedir. Muhatabınız, durumu sizin
zaten sorun olarak algıladığınızı düşünecek ve iş ilişkinizin durumuna göre stres
katsayısı da ona göre artacaktır. Hele bir de arkadaşınızın amiri
konumundaysanız, sizin kendisini potansiyel olarak, sorunun kaynağı olarak
düşündüğünüzü de algılayabilecektir. Sonraki cümle ise, durumu sorun olmaktan
çıkararak konu özelliğine çekmekte, üçüncü cümledeki paylaşım teklifi de
muhatabı rahatlatıcı bir işlev görmektedir.
Sorun oluşturma potansiyeli bulunan
bir konuyu yazışmalar yerine konuşarak ve sağlıklı bir iletişim kurarak çözmek,
her zaman daha faydalı ve etkilidir. Konuşmada mümkünse yüz yüze konuşma,
telefon konuşmasına tercih edilmelidir. Çünkü yüz yüze konuşmada, sizin ve
muhatabınızın seçtiği kelimeler dışında ses tonu, mimikler ve diğer hareketler;
kısaca beden dili de duygu ve düşünceleri yansıtmakta katkı sağlayacaktır.
Telefon görüşmeleri ise, görsel temas olmadığı için, duygu ve düşüncelerin
yeterince anlaşılamaması tehlikesini barındıracaktır.
Yüz yüze görüşmede zamanı uzatmak
veya kısaltmak, telefon konuşmasına göre bir diğer avantajlı yöndür. Tüm
bunlara karşın doğrudan görüşme imkânı olmayan kimi durumlarda ise mektup
yazmak kaçınılmaz olabilir. Benzer iletişim kazalarını veya eksikliklerini
mektup yazımında da görüyoruz. Özellikle öfkeliyken yazılan mektuplar, bir
çuval inciri berbat edebilmektedir. Böyle bir durumda duygu ve düşüncelerinizi
mektuba döktüyseniz bile göndermeden önce en azından 24 saat beklemeniz, sonra
metni tekrar okuyup gözden geçirmeniz; mümkünse bir arkadaşınıza okutup
görüşünü almanıza yarar vardır.
Mektubun yapısı ve içeriğinin
düzenlenmesi de iletişim yönünden ayrı sorunlar içermektedir. Mektuplarda
genellikle hitap sorunu olmamasına karşın, en sık görülen eksiklik, mektupların
uygun bir giriş cümlesi ile başlamamasıdır. Genellikle mektuplar, hemen istekle
başlamakta; üstelik bu istek, nazik
cümleler yerine düz cümlelerle ifade edilebilmektedir. Daha sonra ise mektup,
bu cümleler arasındaki kopukluklarla devam etmekte ve mektup birdenbire
kesilerek gönderen kişinin ismi/imzası ile sona ermektedir.
Bu durumun ortaya çıkmasında herhalde
eğitim sistemimizdeki eksikliklerin fazlasıyla rolü vardır. Okul yıllarında
mektup yazımı ile ilgili yeterince eğitim almıyoruz. Aslında basit bir web
taraması bile bu konudaki eksikliği ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda “mektup
yazımı” kelimeleri ile tarama yapıldığında 900.000 sonuç bulunurken, “letter
writing” kelimeleri ile taramada 128.000.000 kelime çıkması açıkçası beni
şaşırtmadı. Bir de Türkçe yazılmış sitelerdeki örneklerin çoğunun İngilizce
mektup yazmak için açıklamalar içerdiği veya çeviri olduğunu görmek de
cabasıydı.
Bu iletişim eksikliklerini nasıl
giderebiliriz? Herkesin yaptığı hatalardan ders alarak edindiği tecrübelerle
mi, yoksa eğitimle mi? Herhalde ortak görüş eğitim olacaktır. İlköğretim ve
lisede ezberci eğitimi bir yana bırakıp, daha çok pratik içeren ve günlük
hayata dönük eğitimi artırarak bu sorunun çözümüne katkı yapılabilir. Türkçe ve
dil bilgisi eğitiminde gramer odaklı eğitim yerine, öğrenciyi kavrayacak, ona
günlük yaşamda yararlı olacak bir eğitim müfredatı belirleyerek bu sorunun
çözümünde yol alabiliriz.
No comments:
Post a Comment