Saturday, March 16, 2013

Kelimelerin Büyüsü


Akademik hayatım yanı sıra uzun süredir, farklı sivil toplum kuruluşları ve üniversitedeki idari görevlerim sırasında iletişimin önemine sıklıkla tanık olma fırsatı buldum. Buna bir de zaman zaman farklı toplantılarda sunum teknikleri anlatmam da eklenince kelimelerin büyüsü çerçevesindeki düşünce ve deneyimlerimi paylaşmanın yararlı olabileceğini düşündüm. Bu düşünceler içindeyken Sylviane Herpin’in aşağıdaki cümleleri, uzun süredir bir türlü yazmaya başlayamadığım bu yazıya başlamamı tetikledi.
1-Düşündüğünüz,
2-Söylemek istediğiniz,
3-Söylediğinizi sandığınız,
4-Söylediğiniz,
5-Karşınızdakinin duymak istediği,
6-Duyduğu,
7-Anlamak istediği,
8-Anladığını sandığı,
9-Anladığı
arasında farklar vardır. Dolayısıyla insanların birbirini yanlış anlaması için en az 9 ihtimal var demektir. (Sylviane Herpin)
Bu konuyla nispeten ilgili bir örnek de Orhan Veli Kanık tarafından yazılmış olan şu mısralardır:
Bütün güzel kadınlar zannettiler ki
Aşk üzerine yazdığım her şiir
Kendileri için yazılmıştır...
Bense daima üzüntüsünü çektim,
Onları iş olsun diye yaptığımı bilmenin…
Günlük yaşamda seçtiğimiz kelimeler, kimi zaman mutluluğa, kimi zaman kızgınlığa, kimi zaman hoşnutsuzluğa, kimi zaman şaşkınlığa, kimi zaman küskünlüğe, kimi zaman ise kavgaya neden olmaktadır. Sonuçta süreci, bizim ne ifade etmek istediğimizden çok, nasıl algılandığımıza dair sonuçlar kontrol etmektedir. Bu nedenle duygu ve düşüncelerimizi ifade ederken doğru kelimeyi, doğru cümleyi seçmek son derece önem arz etmektedir. Kişinin kendini çevresine olduğu gibi ifade edebilmesi için zihnindekini doğru ifade etmesi, karşısındakinde de doğru algının oluşmasını sağlayacaktır. Uzun ve ağdalı cümleler yerine kısa ve öz cümleler kurmak,  anlamı bilinmeyen kelimelerden ve olumsuz ifadelerden olabildiğince kaçınmak, sağlıklı ve etkili sözlü iletişim kurmada temel ögelerdir.
Bir arkadaşınızı, arkadaşınızın da içinde olduğu bir sorunu konuşmak için davet ettiğinizi düşünelim. Acaba şu sorulardan hangi cümleyi tercih edersiniz? “Bu sorunu konuşalım.”, “Bu konuyu görüşmemizde yarar var.”, “Bu konuyu çözmek için birlikte ne yapabiliriz?”. Sorun kelimesi, ilk cümleye baştan bir olumsuz işlev yüklediğinden, konuşma teklifinize rağmen yapıcı bir özellik içermemektedir. Muhatabınız, durumu sizin zaten sorun olarak algıladığınızı düşünecek ve iş ilişkinizin durumuna göre stres katsayısı da ona göre artacaktır. Hele bir de arkadaşınızın amiri konumundaysanız, sizin kendisini potansiyel olarak, sorunun kaynağı olarak düşündüğünüzü de algılayabilecektir. Sonraki cümle ise, durumu sorun olmaktan çıkararak konu özelliğine çekmekte, üçüncü cümledeki paylaşım teklifi de muhatabı rahatlatıcı bir işlev görmektedir.
Sorun oluşturma potansiyeli bulunan bir konuyu yazışmalar yerine konuşarak ve sağlıklı bir iletişim kurarak çözmek, her zaman daha faydalı ve etkilidir. Konuşmada mümkünse yüz yüze konuşma, telefon konuşmasına tercih edilmelidir. Çünkü yüz yüze konuşmada, sizin ve muhatabınızın seçtiği kelimeler dışında ses tonu, mimikler ve diğer hareketler; kısaca beden dili de duygu ve düşünceleri yansıtmakta katkı sağlayacaktır. Telefon görüşmeleri ise, görsel temas olmadığı için, duygu ve düşüncelerin yeterince anlaşılamaması tehlikesini barındıracaktır.
Yüz yüze görüşmede zamanı uzatmak veya kısaltmak, telefon konuşmasına göre bir diğer avantajlı yöndür. Tüm bunlara karşın doğrudan görüşme imkânı olmayan kimi durumlarda ise mektup yazmak kaçınılmaz olabilir. Benzer iletişim kazalarını veya eksikliklerini mektup yazımında da görüyoruz. Özellikle öfkeliyken yazılan mektuplar, bir çuval inciri berbat edebilmektedir. Böyle bir durumda duygu ve düşüncelerinizi mektuba döktüyseniz bile göndermeden önce en azından 24 saat beklemeniz, sonra metni tekrar okuyup gözden geçirmeniz; mümkünse bir arkadaşınıza okutup görüşünü almanıza yarar vardır.
Mektubun yapısı ve içeriğinin düzenlenmesi de iletişim yönünden ayrı sorunlar içermektedir. Mektuplarda genellikle hitap sorunu olmamasına karşın, en sık görülen eksiklik, mektupların uygun bir giriş cümlesi ile başlamamasıdır. Genellikle mektuplar, hemen istekle başlamakta; üstelik bu istek,  nazik cümleler yerine düz cümlelerle ifade edilebilmektedir. Daha sonra ise mektup, bu cümleler arasındaki kopukluklarla devam etmekte ve mektup birdenbire kesilerek gönderen kişinin ismi/imzası ile sona ermektedir.
Bu durumun ortaya çıkmasında herhalde eğitim sistemimizdeki eksikliklerin fazlasıyla rolü vardır. Okul yıllarında mektup yazımı ile ilgili yeterince eğitim almıyoruz. Aslında basit bir web taraması bile bu konudaki eksikliği ortaya çıkarmaktadır. Bu bağlamda “mektup yazımı” kelimeleri ile tarama yapıldığında 900.000 sonuç bulunurken, “letter writing” kelimeleri ile taramada 128.000.000 kelime çıkması açıkçası beni şaşırtmadı. Bir de Türkçe yazılmış sitelerdeki örneklerin çoğunun İngilizce mektup yazmak için açıklamalar içerdiği veya çeviri olduğunu görmek de cabasıydı.
Bu iletişim eksikliklerini nasıl giderebiliriz? Herkesin yaptığı hatalardan ders alarak edindiği tecrübelerle mi, yoksa eğitimle mi? Herhalde ortak görüş eğitim olacaktır. İlköğretim ve lisede ezberci eğitimi bir yana bırakıp, daha çok pratik içeren ve günlük hayata dönük eğitimi artırarak bu sorunun çözümüne katkı yapılabilir. Türkçe ve dil bilgisi eğitiminde gramer odaklı eğitim yerine, öğrenciyi kavrayacak, ona günlük yaşamda yararlı olacak bir eğitim müfredatı belirleyerek bu sorunun çözümünde yol alabiliriz.
Esen kalın.


COVID-19: BU YAZ TATİL YAPILABİLİR Mİ? SAMSUN- COVİD-19 pandemisi nedeniyle her gün onlarca soru alıyorum. Bugünlerde de gelen sorular...